11 Nisan 2010

Avatar (2009)


Hazır Avatar bombardımanı biraz durulmuşken, filmi iyice sindirmiş vaziyette olduğuma kanaat getirip Avatar üzerine fikirlerimi belirtmek daha doğru olur dedim. O yüzden filmin vizyon tarihinden haftalar sonra bu yazıyı yazıyorum.


Aslına bakarsanız filmin yönetmeni James Cameron kendinden beklenmeyecek bir hareket yapmadı. Filmografisine şöyle bir göz gezdirirseniz vizyona giren neredeyse her filminde sinema teknolojisi açısından çığır açacak hareketler yaptığını görebilirsiniz. Gelin görün ki bu durum James Cameron’ın bir sanatçıdan çok, bir bilim adamı sıfatına nail olduğunu gösteriyor bize. Estetik açıdan Avatar filminde tabi ki herhangi bir kusur yok, olamaz da… Çünkü Hollywood böyle bir şey. Aynen plastik sanatlardaki altın oran kavramı gibi, Hollywood’un elinden çıkan neredeyse her film teknik ve denge açısından mükemmelliğe yaklaşır(Bu durum biraz rahatsız edici ama malesef böyle.). Avatar’ın perde de bu denli büyüleyici durmasının altındaysa, yepyeni bir teknoloji değil, bugüne kadar sinemada çığır açan olağanüstü teknolojilerin hepsinin aynı anda tek filmde kullanılıyor olması yatıyor. Örneğin performans yakalama tekniği Robert Zemeckis tarafından hakkı verilerek kullanılmıştı. bir diğer teknik CGI (Yeşil veya mavi perde önünde çekilen görüntülerin başka bir görüntü üzerine eklenmesi) ise çok daha eskiye dayanıyor. Hatta yeni sandığımız 3 boyutlu görüntünün bile tahmin edemeyeceğimiz kadar eskiye giden bir tarihi var ( ki şaşkınlık verici olduğunun farkındayım.)



Hal böyleyken ortaya çıkan işin seyirci tarafından ilgi görmemesi hayal bile edilemezdi sanırım. (Bu nokta da yapılan reklam kampanyasının rolünü de es geçmemek lazım) Avatar, büyük bütçeli ve sınırları zorlayan diğer büyük prodüksiyonlarda olduğu gibi didaktik bir senaryoyla çıktı karşımıza. 2154 yılında Dünyanın kendisine sunduğu kaynakları tüketmiş olan insanoğlu, yeni kaynaklar için yeni dünya arayışına girmiştir. Aradığını bulur da lakin insanoğlunun vurdumduymaz tüketim çılgınlığı bir türlü ıslah olmamaktadır… Senaryonun özgün olduğu nokta ise; şimdiye kadar hep uzaylılar dünyamıza gelip işgal hareketlerinde bulunmuşlardı. Ancak bu sefer işgal eden insanlık! James Cameron filmde insanlığın işgal ettiği Pandora gezegenini oluştururken su altı yaşamından büyük ölçüde etkilenmiş görünüyor. Özellikle temas ettiğiniz anda içeri doğru çekilen garip bitkiler bunu ele veriyor. Ayrıca Pandora gezegeninin gerçek sakinler Na’vi’lere ait bir dil ve kültür oluşturulmuş film için, ki bu son derece başarılı. (Peter Jackson’da Yüzüklerin Efendisi’nde gerçekte kullanılmayan elfçe dilini kullanmıştı lakin elfçenin yaratıcısı kitabın yazarı Tolkien’dir.)

Filmin kamera arkası görüntülerinden anladığım kadarıyla oyuncularda bu film için sınırlarını epey zorlamışlar. Öncelikle uzun bir eğitim sürecinden geçmişler. (Na’vice öğrenip, dövüş sanatları eğitimi aldıklarını biliyorum hatta Michelle Rodriguez helikopter kullanmayı da öğrenmiş film için.)



Evet Avatar bir dönüm noktası teşkil ediyor fakat yine de basında büyütüldüğü kadar muazzam bir olay söz konusu değil. Yani böyle bir filmin bu noktada zaten artık yapılması gerekiyordu ki bu görevi de James Cameron üstlenip yaptı. Ama çıkan sonuçtan özellikle bilinçli sinefillerin şaşkınlığa uğramaması gerekiyor.

Filmin Resmi Web Sitesi
Filmin Fragmanı
Filmin IMDB Sayfası

0 yorum:

Yorum Gönder

Sende düşünceni paylaşmak ister misin?